Sanat Ölümsüz Kılar; “Ferdi Tayfur Gibi”
Bütün
canlıların hayattaki mücadelesi ölümsüz olmaktır. İnsanların üreyip üretmeleri,
hayvanların, bitkilerin üremeleri, ölümsüzleşmek iç güdüsünden gelir. Neslini
devam ettirmek… Platon, Sokrates’in ağzından, insanların ölümsüzleşme çabaları
için güzel bir metafor anlatır. Sokrates der ki, “dünyada iki tür insan vardır:
Bedeni bereketli olanlar ve beyni bereketli olanlar. Bedeni bereketli olanlar,
bolca ürüyerek çocukları ve torunları sayesinde ölümsüzlüğü yani yok olmamayı
hedeflerleler. Beyni bereketli olanlar
ise yetenek ve bilgilerini kullanarak eserler ortaya koyarlar. İşte gerçek
ölümsüzler ikincileridir.” Bilgi ve yetenek, insanın elinden alınamayacak iki
büyük güçtür. Dünya üzerinden milyarlarca insan gelip gitmiştir. Bu büyük
kalabalıkta zaman içerisinde çok azı kalıcı olmayı başarabilmiştir. Diğerleri,
kuru kalabalık olarak rakamdan ibaret kalmışlardır. Kalıcı olanlar yöneticiler,
sanatçılar, mucitler vb. insanlar… Bunlar içerisinde de iyi ve lanetle
anılanlar olduğu unutulmamalı… Bu yazının konusunu sanatçılar oluşturmaktadır.
Ancak, sanatçı dediysem gerçek sanatkârlar; yöneticileri, teknolojiyi
kullanarak, reklamlarla algı yaratanlar değil … Sanat, bilgi ve yetenek isteyen
bir şeydir. Gerçek sanatkârlar elmas gibidir. Her zaman her yerde ve her
koşulda ışıklarından ve de parlaklıklarından bir şey kaybetmezler. Kısacası
onlar, güneş ve gezegenler gibi evren var oldukça parlamaya devam edeceklerdir.
İşte, 2 Ocak 2025 tarihinde bedenen vefat eden Arabesk Müziğinin Kralı Ferdi
Tayfur da bunlardan biriydi. Aşkların ve duyguların masum olduğu dönemde, sevgi
ve sevgilinin değerli olduğu yıllarda kalplerde yanan aşk acısını yanılan
kişiye en iyi anlatan şarkıları, O söyledi. Beş yaşından itibaren insanların
acımasızlığı içerisinde şekerci çıraklığıyla başlayan yaşam mücadelesini büyük
bir başarıyla kazanıp ölümsüzleştirdi. Sanatıyla, çok farklı insanların
yüreğine kurduğu tahtı, her zaman kendisine ait olacaktır…
Çocukluk
ve gençlik yıllarımızda popüler olan “arabesk” müzik, çoğu zaman eleştirilip
küçümsense de bu topraklarda yaşayan ve hayatın yükünü çocuk yaşta sırtlanmak
zorunda kalanlar olduğu sürece popülaritesinden bir şey yitirmeyecektir.
Ülkemizde yoksulluk çeken, ezilen, ötelenen kâğıt üzerinde eşit ama gerçekten
hiçbir zaman “diğerleriyle” eşit olamayacak büyük halk kitlesi olmuştur ve
olacaktır. Siyasetçilerin demokrasi nutukları ile dincilerin bu dünyada
çektikleri acıların ödülünü öbür dünyada alacakları vaadi ile milliyetçilerin
milli duygularını coşa getirip kullanıp kandırdıkları işçi köylü sınıfı, teselliyi
yine arabesk müziğinde bulmaktadır. Herkesi ortak bir noktada buluşturan Ferdi
Tayfur gibi sanatçılar değerlerinden asla yitirmezler.
Kapitalizmin,
dünya ülkelerinin tamamını bir örümcek ağı gibi sardığı böyle bir zamanda bizim
kuşaklar o temiz duyguların yaşandığı geçmişe büyük bir özlem duymaktadırlar.
Canlı bir hücre gibi insanı ele geçiren kapitalizm tüketici, tatminsiz, bencil
ve zır cahil toplumlar yetiştirdi. Yüksek kültürden uzak popüler kültürle
yetiştirilen pragmatist bir gençlik ortaya çıkardı. Uygarlık tarihinde
değerlerin bu kadar sıradanlaştırıldığı başka bir dönem yaşanmamıştır. Artık
hiçbir şeyin değeri yok. Sadece var “mış” gibi yapılıyor. Okumak, internette
okunan üç beş cümleye düşmüş; yazmak, yapay zekaya bırakılmış; beyin sadece
kötülüğe çalıştırılıyor. Artık herkesi iç güdüsel davranışlar yönetiyor. Onun
için sevginin, aşkın bir kıymeti kalmadı. Bu yoz duygular, sanatın, edebiyatın,
sinemanın, televizyonun ve müziğin hücrelerine sirayet etmiş ve günlük hayatta
da aşırı bir şekilde kullanılmaktadır. Belden aşağı sözlerle dolu o şarkılar,
diziler, filimler ve ensest ve çarpık ilişkilerle dolu gündüz kuşağı
programları toplumun büyük bir kesiminin maalesef tercihi olmuş durumda… İşte
bu kirlenmişliğin ortasında bizim kuşağa temiz bir pencere açıp huzur
bulduranlar, Ferdi Tayfur ve onun gibi samimi, siyasetin pisliğine bulaşmamış,
gerçek sanatkarlardır. 1970’li yıllardan itibaren Anadolu insanın duygularına
tercüme olan böyle sanatçılar, zaman geçtikçe tarih eserler gibi daha da değer
kazınırlar.
Eskiden,
Anadolu köylerinde çeşmeler sadece köyün meydanında bulunurdu. Su taşımak genç
kızların göreviydi. Köyün delikanlıları da bahaneler uydurarak çeşmelere uğrarlardı.
Bundan dolayı ilk aşklar çeşme başlarında başlardı. Aşklar, bazen mutlulukla
sonların bazen de Ferdi Tayfur’un söyleyip meşhur olduğu şarkıda olduğu gibi
“susadım çeşmeye varmaz olaydım” pişmanlıklarıyla son bulurdu. Sayın Tayfur’un
Anadolu insanın o saf temiz duygularını yansıtan o kadar çok şarkısı var ki
herkes her şarkıda mutlaka kendinden bir parça bulur. Nisan yağmuru olup yanan
yürekleri söndüren; gurbeti yakın edip özlemleri bitiren, acılara feryat edip
dünyanın durdurulmasını isteyen vb. yüzlerce farklı duyguya vücut bulduran
şarkılar söyledi Ferdi Tayfur. Sitem ve beddua ederken bile sevgiliye kıyamayan
yufka yürekli şarkılar… Her ne kadar “yıldızlarda kayar” dese de o, bir gezegen
olarak hep yerinde duracaktır.
Bir
tarafta Ferdi Tayfur gibi kişilikleriyle büyük sanatkârlar, diğer taraftan
ahlaktan yoksun zamana ve olaylara göre kılıktan kılığa giren dalkavuklar; her
ne kadar ikisinin de isminin önünde sanatçı yazılıp söylense de aradaki farkı
anlatmaya gerek yok… Sıfat, içi düzgün bir karakterle, yetenek ve bilgiyle
doldurulmamışsa kelimeden ibaret kalır. Günümüzde isminin önüne sanatçı sıfatı
eklenip televizyonlara çıkarılan, konser verdirilen ve yandaşları tarafından
milyarlarca para kazandırılan büyük bir güruh bulunmaktadır. Siyasete bulaşmadan,
ırk ve ideoloji ayrımı yapmadan sanatıyla halkın duygularını yansıtıp milyonların
gönlünü kazanmış Ferdi Tayfur gibi sanatçıların yanında bunların ismini
zikretmek, altının yanında cürufu övmek olur.
Değerlerin
sıradanlaştırıldığı, ahlaksızlığın normalleştirildiği, bencilliğin kanser
hücreleri gibi insanlığı sardığı böyle bir zamanda daha nice Ferdi Tayfur gibi
sanatçıların gelmesi dileğiyle…Hatıran Yeter…


3 Yorum var
Yorum Yap
Email Adresiniz görünmeyecektir.*