YAHUDİLERİN YENİ KUKLASI AMERİKA
İnsanlık
tarihinde, tanrı tarafından seçilmiş ve kendisine kutsal topraklar vadedilmiş
olduğunu iddia eden tek halk, İsrailoğulları’dır. MÖ 2. binde oluşmuş bu faşist
bilinç ve ortaya attıkları düşünce, hiçbir zaman kaybolmamıştır. Kuzey
Mezopotamya’da başlayan vadedilmiş topraklara göç serüvenleri, Kenan Diyar’ında
(Filistin) sonlanmıştır. Kenan halkını kılıçtan geçirip topraklarına ve bütün
varlıklarına sahip olmuşlardır. Kenan halkı, MÖ 3. binden itibaren Akdeniz
ticaretini ellerinde tutan ticareti iyi bilen tüccarlardan oluşmaktaydı. İsrailoğulları,
Akdeniz ticaretinin en önemli başlangıç noktası olan bu topraklara yerleştikten
sonra ticareti de ele geçirip, o günden sonra dünya ticaretine ve paraya yön
veren tüccarlara dönüştüler. Hazreti İbrahim’e dayandırdıkları soylarını,
yazdıkları kutsal kitapla ölümsüzleştirip köklü bir Yahudi tarihi meydana getirmişlerdir.
Kudüs’te inşa ettikleri bir tapınakla da kan dökerek yerleştikleri toprakları
dünyanın en kutsal merkezine dönüştürmüşlerdir. Yeni Babil Kralı Nebukadnezar,
MÖ 586 yılında Kudüs’ü ele geçirmiş, tapınağı yıkıp Yahudileri Babil’e
götürmüştür. Bu ilk Diaspora, MÖ 538 yılında Pers Kralı Kyros’un Babil’i ele
geçirmesiyle son bulmuştur. Bu tarihten sonra bir kısım Yahudi, Kudüs’e dönmüş
büyük bir kısmı da farklı coğrafyalara dağılmış; sadece Judea Bölgesinde değil
dünyanın birçok yerinde ticaretle paranın akışını belirlemişlerdir. Erken dönemlerde
yaşadıkları olumsuzlukları bir daha yaşamamak için bulundukları ülkelerdeki
sisteme akıllıca entegre olmayı başarmışlardır. Öyle ki Selevkos Kralları,
Suriye ve Anadolu’da ele geçirdikleri birçok kentte, Basra Bölgesinden
getirdikleri Yahudilere ayrıcalıklar tanıyarak yerleştirmiş ve yandaş olarak
kullanmışlardır. Misyonerlik içermeyen dinleri, içine kapalı kendilerine özgü
örf ve adetleri yönetimine girdikleri devletleri çok rahatsız etmemiştir.
Çocuklarını tüccar ve zanaatkar yetiştiren bu sinsi toplum, gittikleri her yerde
kendilerine uygun bir ortam yaratmış ve zamanla orada söz sahibi
olabilmişlerdir. Yahudi bir aileyi bir yere yerleştirmek; çok farklı bitkilerin
bir arada yetiştikleri bir bahçeye ayrık otu ekmeye benzer. Bu ot, zamanla
diğer tüm bitkileri etkisiz hale getirip bahçenin tamamını ele geçirir. İşte
Yahudilerin dünyaya dağılmaları bu ayrık otu gibi bir sonuç doğurmuştur.
Nabukadnezar, tapınaklarını yıkıp onları sürgüne gönderip cezalandırdığını
düşünüyordu. Oysa Judea Bölgesi’nde kendi içine kapalı yaşayan Yahudiler bu
sürgünden, Mezopotamya halklarında öğrendikleriyle ve oradan farklı
coğrafyalara dağılarak bütün dünyanın başına bela olma tecrübesiyle güçlenerek
çıktılar.
İsrail
– Filistin ve Mezopotamya coğrafyası dışında, antik dönemde etkin olan Mısır’ın
İskenderiye gibi önemli liman kentinin de ticaretini ellerinde tutmuşlardır.
Gittikleri her yerde özellikle ticaretin canlı olduğu liman ve kavşak kentlerini
tercih ettikleri görülür. Roma Devleti’nin Akdeniz’in tamamına egemen olduğu
bir dönemde, Judea Bölgesi’nde yaşayan Yahudiler, diğer eyaletlere göre
ayrıcalık elde etmeyi başarmışlardır. Sezar gibi bir diktatör bile bunları
askerlikten ve vergi ödemekten muaf tutmuş, dinleri gereği ibadetlerini rahatça
yapabilecekleri bir ortam sağlamıştır. Aynı ayrıcalığı, Marcus Antonius, İmparator
Augustus ve Claudius’ta vermiştir. Antik yazarlar ve günümüz araştırmacıları
tarafında deli, psikopat olarak tanımlanan İmparator Caligula, Yahudilerin Roma
içerisindeki ekonomik etkinliklerini fark edip, onları farklı şekillerde
cezalandırmaya çalışmıştır. İmparator Caligula ve Nero’nun baskıları,
Yahudileri Roma İmparatorluğuna karşı hata yapmaya zorlamış ve MS 66 yılında
birinci Yahudi – Roma savaşı meydana gelmiştir. Roma’nın dikkatini üzerine
toplayan Judea, MS 70 yılında İmparator Vespasian ve oğlu Titus tarafından tamamen
ele geçirilmiş, binlerce Yahudi öldürülmüş ve başta Kudüs’teki tapınak olmak
üzere dini yapıların tamamı yıkılmış ve kutsal emanetler, Roma’ya görülmüştür. İmparatorluk
içerisinde kangrene dönüşen Judea, kurutulmaya çalışılırken Roma’ya tutsak
götürülen Yahudilerle, hastalık Roma’nın kalbine bulaştırılmıştır. İmparatorluk
öncesi Roma’ya götürülen Yahudi köleler, bir şeklide özgürlüklerini kazanmış,
Tiber Nehri’nin sağ yakasına tüccar olarak yerleşip bir Yahudi mahallesi
kurmuşlardı. Yahudi doğulduğuna inanan bu din faşistleri, birbirlerine oldukça
tutkundurlar. İmparator Titus’un Roma’ya tutsak köleler olarak götürdüğü
Yahudilerde, oradaki Yahudiler tarafından özgürlükleri satın alınarak rahat bir
ortama kavuşturulmuşlardır. Roma İmparatorluğunun içine yayılan Yahudiler, Roma
İmparatorluğunun sonunu getirmişlerdir. Nasra’da doğan Yahudi asıllı Hazreti
İsa’nın ektiği yeni dinin tohumları, Roma’nın kalbinde filizlenmiş ve
İmparatorluğu Yahudi temelli bir Hıristiyanlık imparatorluğuna dönüştüren
meyveler vermiştir.
Babil
sürgününde kadim Mezopotamya kültürlerinden öğrendiklerini yazıya döküp meydana
getirdikleri “kutsal” kitapla, yaptıkları bütün kötülükleri Tanrının isteği ve
emri olarak lanse edip, kendilerini ve kötülüklerini meşrulaştırmışlardır.
Yazmanın ve yazdıklarını tarihi belge olarak kullanmanın gücünü, çok erken
dönemlerde fark eden Yahudiler, yazdıklarıyla tarihin akışına her zaman yön
vermişlerdir. Yahudi – Roma savaşlarında komutan olarak görev yapan Josephus,
İmparator Vespasian’a yenilince onun tarafına geçmiş ve hayatını Roma
İmparatorlarına yalakalıkla geçirmiştir. Bu gönüllü tutsaklık halkına daha iyi
hizmet edebilmek içindi. Bu süre içerisinde algıdan oluşan kahramanlıklarla
dolu bir Yahudi tarihi yazdı. Sezar döneminden itibaren Yahudilere kanunsal
ayrıcalıklar tanındığına yönelik geçmişi çarpıtan bilgiler servis etti ve bu
bilgileri emsal gösteren geç dönem Yahudileri, aynı ayrıcalıkları yeni
İmparatorlardan koparmayı başardılar. Bütün Yahudi krallarının peygamber olması
tesadüfü değildir. Tarihin her döneminde Tanrıyı bu kadar çok ve uzun süreli
kullan kurnaz bir halktır Yahudiler… Sırtlarını her daim Tanrıya dayamış
olmalarına rağmen, diğer Sami halkları gibi hiçbir zaman tembel olmamışlardır.
Sanatta, zanaata, tıpta, felsefede, ziraatta kısacası bilimin her alanına öncülük etmişlerdir. Bundan dolayı yaşadıkları
ülkelerde sevilmeseler de daima aranan insanlar olmuşlardır.
Yakın
tarihe gelindiğinde, Almanya da yaşanan Yahudi olayları herkes tarafından iyi
bilinmektedir. A. Hitler tarafından acımasızca katledilmiş ve soykırıma
uğratılmışlardır. İkinci dünya savaşında onlara yaşatılanlar, büyük bir
insanlık suçudur ve hiçbir şekilde tasvip edilemez. Yahudilerin bir devlet
kurmadan, yönetimde bulunmadan yaşadıkları yerleri her alanda nasıl ele
geçirdiklerini Hitler, “Kavgam” adlı kitabında oldukça detaylı açıklamıştır. 2.
Dünya Savaşından sonra, başta İngiltere olmak üzere Amerika Kıtasına dağılan
Yahudiler, artık bütün dünyayı yönetecek bir güç elde etmişlerdir. İmparator
Titus’un yakıp yıktığı, altını üstüne getirdiği Judea’da bir İsrail Devleti kurmakla
işe başladılar. Bununla yetinmeyip Ortadoğu’nun tamamını ele geçirmek için
acımasız bir katliama giriştiler. Bu yüzyıla kadar savaşmayı göze almayan
ticareti, basını, medyayı ve ekonomiyi ele geçirip sinsice hareket eden
Yahudiler, artık yaptıkları son model silah teknolojisini kullanarak, toplu
katliamlar yapıp komşu bölgeleri ele geçiriyorlar. Çağın en büyük ve güçlü
emperyal devleti Amerika, onların düşünce ve isteklerine hizmet eden bir üs
konumuna gelmiştir. Filistinlilere ve Lübnan’a yapılanlar, Hitlerin kendilerine
yaptıklarından farksız değil ve daha acımasızcadır. Güney Suriye’nin su kaynağı
ve en önemli toprakları olan Golan Tepeleri’ni ele geçirdiler. Bunula da
yetinmeyip İran gibi bir devletin başkentine ve diğer birçok kentine bomba
atacak kadar büyük bir özgüven kazanmışlardır. Amerika büyük bir devlet olsa da
ekonomisi, basını, medyası ve siyasi düşüncesi Yahudilerin elindedir. Kısacası
dünyayı Amerika değil, Amerika’yı kullanan Yahudiler yönetmektedir. Amerika
bunu fark ettiğinde, tıpkı Roma Devleti’nde olduğu gibi çok geç olacak ve iş
işten geçecektir. Bin yıllardır savaşmayan, sesiz sedasız dünyayı ilmi
siyasetle sömüren İsrailoğulları; artık öldüren, halkları sürgün eden ve gerçek
düşüncelerini saklamaya bile gerek duymayan bir cellada dönüşmüşlerdir. Sanırım,
Kuranı Kerim’de yazılan gerçekleşti; İsrail Oğulları Dünyanın başına gerçekten bela
olmaya başladılar …
İsrail’in
şimdiki kuklası Amerika, gün gelecek parçalanıp onlarca farklı devlete
bölünecek, Yahudiler siyaseten yeni kuklalar bulup dünyayı yönetmeye ve
kendinden olmayan halklara zulmetmeye devam edecekler gibi görünüyor…
Prof.
Dr. Mehmet ÖZHANLI


0 Yorum var
Yorum Yap
Email Adresiniz görünmeyecektir.*